Gidene bir ağıt…

İki damla baldıran zehiriydi damlayan karanlık sulara. Ay korkudan bulutların arkasına gizlenmişti. Şehrin ışıkları sislenmiş ve insanları endişelenmişti. Bir sıkıntı basmıştı yüreklere. Yaşamak vakti daralmıştı. İki çift göz başka ufuklardaydı.. Alabildiğine soğuktu suları boğazın. Kıyıdakilerde bir vurdumduymazlık uyanmıştı..

Gökyüzü “ah” ediyordu. Umutlar yok oluyordu. Bir “sönmekti” gidiyordu… Zaman daralmıştı, başka başka alemlerden bir çığlık yükseliyordu. İhtimallerle oynanıyordu kimse farkında değilken.

Ahmet dede yatağında ölümü bekliyordu 81 yaşında… Hastaydı ve çaresi yoktu. Ona değildi gelen bitiş, bir ömür öncesine vurmuştu dalgalar. Zehir etkisini göstermişti, sular ölümle kirlenmişti. Sevinçler boğulmuş, umutlardan umut kesilmişti…

Bir el, yaşamın paçasına yapışmıştı ama vazgeçti. Üzerine üzerine gelen kaderiydi. Kaçmadı, direnmedi… Sesler kesildi bir anda, soğumuştu “deri elbisesi” vücudunda… Sular değildi elbette soğukluğun nedeni. O kaybolan bir sevincin peşinden gidiyordu yanlış yöne doğru…

Bir korku salındı sulara. Karanlık koyulaşmıştı. Sevdiğini aradı bir göz, “bari..” dedi cümleyi bitiremedi. Gözleri açık kalmalıydı. Hayatın bir karesine takıldı kaldı. Kalbi hiç birşey için atmıyordu şimdi. Bir saat istedi yalnızca… Bir dakika… Bir saniye… Bir yol hazırlığı ve vedasıydı aradığı. Vefasızlığa yandı, üzüntüye daldı, bizi bu rüyanın ortasında, sanki herşey gerçekmiş zanlarımıza, umut denilen yalanlarımıza ve sarhoşça yanlarımıza bıraktı…

Bir dal kırıldı, artık onda kimse çiçek açmayacaktı…

(Bir tekne kazasında kaybettiğim 2 arkadaşıma…)

21 Haziran 2002 – 14.08 [uğur aslan]

Benzer Konular

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir