Bunu yazmanın bu kadar zor olacağını hiç ummamıştım. Halbuki ne kadar taze idi yazacaklarımın hayali. Kendiliğinden dökülüverecek sanmıştım kelimeleri. Düşüncenin şimşeklerinde saklı ifadeler öylece derleniverir sanmıştım.. Yanılmışım..
Soyut ifadelerimden kimsenin birşey anlamasını beklemediğim kesin. O içimde saklı “sen”e anlatıyorum, şizofrenlikte kaybolmuş bir umutla. Düşünülmüş, tasarlanmış şeyler de değil yazdıklarım. Bir mevsim değişirken içimde bir türlü değişmeyen mevsimi anlatmak istedim sadece, kaydı düşünülen şeyleri sanki herkes paylaşırmış gibi..
Ben bir güz çocuğuyum. Karlı günlerden sonra yağmurlarla tanışan şehirlerdeki insanların baharın gelişini kutlama heyecanı yok bende. Ben daha çok bir türlü gelmeyen kışın hüznünü yaşıyorum. Yazdan sonra ilk düşen yağmur damlalarının sıcaklığında yere düşen her damlayı sayarken kendini zaman durmuş gibi hisseden bir çocuk..
Düşen yaprak yığınlarının arasında dolaşırken, sanki hayatın tüm dert ve tasasının manasızlığını bir kere daha anladığını varsayan, yaşadığı herşeyi bir kez daha hatırlarken, aslında en önemli anların herkese önemli gelmeyen şeyler olduğunu düşünen bir çocuk..
Güzel günleri gelecekte değil, her an geçmişte bıraktığına inanan ve bu nedenle de hayattan kendi iç dünyasının mutluluğu adına hatıralarını koruyabileceği bir yaşam haricinde bir şey beklemeyen bir çocuk..
Ve bu çocuk geride kalan ve fakat bir türlü geçmeyen sonbaharına yazıyor bunları.. İnsanlar ne de olsa sonbaharda doğup, kışın gelişiyle göçüyorlar yaşamdan. Hayat bir sonbahar mevsimi sadece.. Baharları umarak, kıştan çekinerek ve yazı bekleyerek geçiyor ömür. Halbuki taa içimde bir yerde birşey ne kışı göreceğimi ne de yaza erişebileceğimi söylüyor bana. Mutluluk bekler durur insan, bir zaman sonra hep mutlu olmayı hayal eder, fakat mutluluk aslında geniş zaman içinde ifade edilmesi doğru olmayan birşeydir. İnsan bir ömür mutlu değildir. Mutlu olduğunu sandığı anlardan sonraki mutluluğa özlemi nedeniyle de hep bir boşluk kalır içinde.. Hüzünlü şarkıların nedeni de bu değil midir zaten? İnsan eninde sonunda ya bir kez ve bir an mutlu olur ve hayatı boyunca ya geride bıraktığı bu mutlu ana geri dönebilmeyi ister ya da henüz yaşamadığı “o an”a hasret duyar.
Mevsim somut yaşamda bir kez daha değişiyor, kış geliyor. Kışın gelişi bana bir pencerenin önünde yalnız bir odada durup dışarı bakarken düşündüklerimi hatırlatıyor sadece. Zaman denilen şeyin hoyratça yeyip bitirdiği o özlenilen tek bir anı. Sanki bütün kışları o an ifade edermişcesine. O an pencereden gördüğümü bir fotoğraf karesinde toplamıştım. Bir yıl sonra tekrar aynı kareyi yakalayınca, kışı tarif etmek için başka birşeye ihtiyaç olmadığını da anlamıştım. Halbuki her iki resimde de mevsim sonbahardı. Ne kar vardı sokaklarda, ne de üşüyen bir insan. Birkaç bina, kapalı bir hava ve gürültüsü içinden sessizlik çıkaran bir manzara..
Zamanında bir yazımda bir şarkının sözünden esinle, hayatın bir şarkının ortasından geçtiğini yazmıştım. Gene yanılmışım.. Hayat biten bir şarkının hafızada bıraktığı ezgiyi dinlediği kadar güzel olmayacağını bile bile terennüm etmekten ibaretmiş. Ne bir pesimist yaklaşım bu, ne de arabesk. Sadece durumun ifadesidir.
Güz kokuyor burası…
Kelimelerin kavgasını ayırtedip çözdüğüm kadarıyla intihar eğiliminiz var hocam:)) Şakaa ama bu kadar hüzün hasta eder adamı..
Çiçek saçayım biraz da belki bahar kokar @@@@@