Sevgi binası

Garip bir yaşamın ortalık yerinde, içerisinde sanki tanıdık birileri varmış gibi mendil sallayan şu “ben” acaba ne zaman gök gürültüleriyle yaklaşan fırtınanın, kendisi için de muhtemel olduğunun farkına varabilecek? Hayatın kendisi aciz iken, hayattan, sanki iradesi, gücü ve kuvveti yerinde bir şeymiş gibi medet umanlar; ölümün gerçeklerüstü gerçekliğini idrak edemiyorlar. Zaman denilen müphem mevhumun herkes için aynı işlemediğini, ve bu farklı işleyişlerin bir türlü senkronize olamayışının dünyadaki kaosların ve anlaşmazlıkların nedeni olduğunu düşünüyorum.

Kavramlarımız ne kadar gerçek? Ve ne kadar tutarlı? Her kavramın her kavrayışla başka bir mana kılıfına girebildiğinin farkına varamayan insanlık; anlaşma zeminini, varolan kavramların bugüne kadar -güya- bir efkar-ı umumi ile benimsenildiği varsayılan anlamları ile bulabileceğini zannediyor. Halbuki, kavram lazım oldukça en baştan, ve her defasında ilk defa imiş gibi tekrar be tekrar inşa edilmelidir. Bu kavram inşaatı en az iki kişiyle olmalıdır ki, her şeyden öte varolduğuna inanılan o gerçeklere daha yakın olabilsinler. Bir insanın tek başına oluşturduğu düşünce, hiç bir zaman bir kavram, bir ideoloji olmamalı. Tek bir insan hayal kurar sadece, düşünür. Ama anlaşma süreci olmadan ortak bir şeyi meydana getiremez.

Aşk, sevgiyi bu anlatılan biçimde yeniden inşa etmektir. İki insan, bilinen dar çerçevesiyle kendi hayal dünyalarında kurdukları bir biçim ile varolduğunu zannettikleri bir sevgi düşünce ve hissi ile bir araya gelirler. Eğer sevgiyi aslına yaklaştırma çabası var olursa, bu aşk olur ve bu insanlar beraberce yeni bir sevgi kavramını inşa ederler, hem de temelinden itibaren. Kendilerine ayrı ayrı ait olan sevgi anlayışlarını en başta temeline kadar yerle bir edip sıfırdan beraber inşa etmek yerine, kendi anlayışlarını iyi niyetli ortak bir tamir güdüsü içinde bir arada tutmaya çalışıp üzerine katlar çıkanların sevgi binaları en ufak depremde yıkılırlar.

Hayatlarında öyle bir deprem yaşamasalar bile, meydana gelme şekli nedeniyle doğal olarak ömrüne bir süre ister istemez biçilmiş olan o sevgi binaları, eninde sonunda kıyamet görmüş dünya gibi yer ile yeksan olurlar.

Her şeyin aslı, oluşma biçimidir. O nedenle de asıllar, en baştan oluşturmalar sayesinde değiştirilip yenilenebilir. Şekil verilmiş altın, eritilmeden tamamen farklı bir şeye dönüştürülmez. İnsanların bunun farkında olmayışı büyük talihsizlik…

[3 Ağustos 2002 – 19:00]

Benzer Konular

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir