Umutlar tükendi. Sanki boşa gitti bütün emekler sevda adına.. Onca dökülen gözyaşı, onca sayılamayan uykusuz geceler, onca yapılan fedakarlık, onca sen.. Hürriyeti bilmeyen bir kuş gibi kanatlanamayan bir kalp geride.. İtham üstüne itham.. Sevdaya borçlu çıkma, sanki hiç sevdaya susamamışcasına… Sözlerin anlamını yitirmesi, duyguların depresyon geçirmesi.. Ve sonunda “Vazgeçtim!..” diyebilme ihtimalin…
Birlikte aşacağımız zorluk ve engellerin arkasında yelken açtığımız, o hakkında hala umut türküleri söylediğimiz küçük cennetimize ne oldu?. İkimizin de ancak ellerimizin büyüklüğü ile orantılı olarak harcadığımız maddiyatımızın hesabını tutmama sözümüzü ne çabuk unuttuk? Şimdi neden karşılık beklemelerin diyarındaki güvensizlik dağının eteklerinde çiğdemler filizleniyor? Yoksa o beraberce kuruttuğumuz yamaçları yeşertmek ve bir büyük ormana çevirmek mi istiyor şimdi, o dağa hiç sahip olmayı istemeyeceğini düşündüğüm yüreğimin sahibi?.. İstekler ülkesinde beraber istenilen bir küçük kulübeye talip olmaklığımız nerede kaldı?.. Nerede tüm “bizimler”, neden bu hep “yabancılar” şimdi.. Nerede vazgeçemeyişin.. Ben sanırım vazgeçtim…
Vazgeçtim, gözlerinden
Vazgeçtim, sözlerinden
Bir “ah” de yeter..
Sessizce, kimsesizce
Gönderdim dudaklarımı
Öpme, al yeter…
Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim, bilmez yüreğini
Bu koku, bu ten, bu dokunuş..
Ah bu delilik sarsar bedenimi
Yok olmak anıdır şimdi…
[Kasım 2001 – Bilge Dergi yazılarımdan]